Şüphe Nedir?

 

Şüphe Nedir?

Şüphe; karşımda duran bir varlığı, kafamda olan bir varlığı, bir durumu, bir inancı, bir kanıyı, belki de gerçek kabul edile gelmişi sorgulama eylemidir. Varlığımızın önemli kodlarından biri olan gerçeği bulma ve ona göre davranma isteğimizde, şüphe etmek bizim yol haritamız olur. Onunla sınırları sorgular, düşüncelerimize ve eylemlerimize yön vermeye çalışırız. Kendimizi koruma içgüdümüzün bizi motive ederken kullandığı bir metottur şüphe. Kendimizi dışarıdaki hayatın tehlikelerinden, sosyal ilişki ağlarımızın zorbalığından korumaya çalışırken, hayata anlam katmak için bize sunulan değer ve inançları içimize alırken de başvurduğumuz bir hakemdir şüphe. Şu çıkarıma varmak durumunda kalırız ki, şüphe bizim ayrılmaz bir parçamız olarak tüm insanlık tarihi boyunca ve bizim bireysel tarihimiz boyunca bizimledir. Bazen, bizi zorlayan ama bu zorlanmayla beraber kendimizi inşa etmemize yardımcı olan, varlığımızı ve bütünlüğümüzü korumamız için bize el veren bir kahramandır kendisi.

Şüphecilik



Antik Yunan’a kadar tarihsel izini takip ettiğimiz şüphecilik, var olan, kabul edilen bilginin doğruluğunu sorgulamak üzerine kurulmuştur. Felsefe tarihinde şüphecilik önemli bir yer tutar. Kendi varlığımızda dâhil, var olan her şeyin varlığının sorgulandığı bir şüphecilikten, şüphenin gerçeğe ulaşmak için bir metot olarak kullanıldığı şüphecilik anlayışına kadar pek çok düşünce tarzında kendine yer bulur şüphe duygusu. Gerçek şu ki; doğru bilginin var olup olamayacağı tartışması hem felsefe tarihi boyunca düşünce akımlarını beslemiş, hem bugün geldiğimiz noktada bilim ve teknolojik gelişmenin fitilini ateşleyen bir temel güdüye yol açmıştır. Her bilginin doğruluğunu sorgulama anlayışı bilimsel çalışmaların önemli ilkelerinden biri haline gelmiştir. Şüphecilikle ilgili ayrıntılı bilgi almak isteyen okurlarımızı felsefi kaynaklara yönlendirerek biz konumuz açısından şüphe kavramının insan ve toplum hayatındaki rolüne dönelim ve görelim ki; insan olmanın ve toplumsal hayatının, medeniyetlerin şüphe kavramına bugün geldiğimiz noktayı borçlu oluşudur. Diyebilirsiniz ki; çok mu iyi bir hayat yaşıyoruz? İşte yine kuşkuyla ortaya çıkan bu soru insan olmanın ve gelişimin temel dinamiğine bir katkı olacaktır, her şüphe barındıran soru gibi. 

Şüphe, Eleştirel Düşünce ve Doğru Bilgi

Hayat karşımıza pek çok bilgi, sav ve manipülasyonla çıkar. Biz, uzun uzun düşünüp analiz yapmak yerine bize sunulan hazır bilgilere, önyargılara ve inançlara göre düşünme ve davranma eğiliminde olan, tercihini çoğunlukla konfordan yana kullanan canlılarız. Ama bazen hayatımızdaki bir bilgiyi, bir kişinin veya topluluğun bize karşı olan tutum ve davranışını, hatta çocukluğumuzdan bu yana içinde bulunduğumuz topluluğun değer yargılarını ve inançlarını sorgulama cüreti gösteririz. Bu cüreti göstermemiz için bazen yaşadığımız olumsuz yaşantılar, bazen içine dâhil olduğumuz yeni bir grup, bazen tanıştığımız biri, bazen de çektiğimiz varoluş sancısı bizi teşvik ederek şüphe etmeye ve sorgulamaya yöneltir. Bu sorgulama sonucunda bir değişim gerçekleşir. Vardığımız sonuçta bilgimizde bir değişiklik yoksa sahip olduğumuz bilgi ya da inanç daha sağlam temellere oturmuştur. Eğer artık fikrimiz ya da inancımız değişmişse zorlu bir süreç bizi beklemektedir. Var olan yeni bilgi; yeni bir davranış ve yaşayış gerektirecektir. Şüphe böylece var olan yerleşik düzene, fikirlere ve inançlara eleştirel bakma yolunda bize rehberlik edecek, önümüze sunulanla yetinmek yerine analiz etmemizi, yeni bakış açıları keşfetmemizi ve toplumsal durağanlığın yarattığı ataleti yırtarak gelişimin önünü açacaktır. Bireysel gelişimimiz toplumsal gelişimimize giden minik adımlardır gerçekte. Doğru bilginin de yolunun şüphenin yüreklendirdiği eleştirel bakış açısından geçtiğini ifade edelim. Ancak çağımız hiçbir çağda olmadığı kadar toplumun ve bireyin manipülasyona açık hale geldiği bir çağ olma yolunda hızla ilerliyor. Teknolojideki gelişmeler ve sosyal medya gerçeklik algımızla oynar durumda. Klasik medyanın yerini alan sosyal medyada milyonlarca kişi içerik üretebiliyor ve bu içeriklerin bir kontrolden geçmesi söz konusu olamıyor. Klasik medya döneminde içerikler belli değerlere göre kontrol edilebiliyordu. Klasik medyada hiç sorun yoktu diyemeyiz ama belli sayıda medya kuruluşunu takip edip karşılaştırmak bireysel anlamda mümkündü. Oysa şu an üzerimize bilgi yığını boca ediliyor ve biz içinde yaşadığımız mahallenin yayın organlarını takip ediyor, kendi düşünce yapımıza uygun kaynaklarla sosyal medyada muhatap oluyoruz. Bizim düşünce tarzımıza ve beğenimize uygun müzikler, uygun içerikler, uygun haberler önümüze düşüyor ve kendi sesimizden başka ses duymaz oluyor, eleştirel bakış açımızı kaybediyoruz. Bize sunulan her sav bir gerçeğe dönüşüyor. Çıkar odakları ki, bunlar çoğu zaman gücü elinde bulunduran ve gerekli kaynaklara sahip olan odaklar, tüm imkânlarıyla onların savlarına inanmamız için çabalıyorlar. Bot hesaplardan üzerimize boca edilen şeyler toplumun büyük çoğunluğunca kabul görmeye başlıyor. Hatta son dönemlerde bu tekniklerle bizi bilimden ve tüm önemli kurumlardan şüphe duyar duruma getirdiler. Bu durum ayrı bir alt başlığı hak ediyor.

Sahte Bilim

İnsanın doğru bilgiye ulaşma isteği birçok yoldan istismar edilir. Bunun önemli yollarından biri de sahte bilimdir. Sahte bilim bilimsel argümanlar kullanır savlarını desteklemek için. Ancak bu argümanlar bilimsel yöntemlerce test edilmemiş ve doğruluğu kanıtlanmamış argümanlardır. Argümanın bilimsel görüntüsü kişilerde güven uyandırarak verilmek istenilen düşüncenin doğruluğu yönünde kanaat oluşturur. Bilimsel kaynaklardan bu argümana olumlu destek veren veriler seçilerek aleyhteki veriler yok sayılır. Bazen de bilim insanlarının gerçekleri bilerek sakladıkları şeklinde ifadelerle bilimsel kontrol mekanizmalarından kaçınılır. Sahte bilim çoğu zaman komplo teorileri ile el ele vererek kendini güçlendirmeye çalışır. Sahte bilim zor konulara basit açıklamalar getirerek insanların hızlı çözüm bulma isteğine hitap eder. Astroloji, iyi bir sahte bilim örneğidir. Yıllar süren çalışmalar gök cisimlerinin insan karakteri ve davranışlarına etki ettiğini ispatlayabilmiş değildir. Kendini astrolog olarak tanıtan insanlar ise bu bilimsel bir gerçekmişçesine argümanlarını bilimsel kavramlarla desteklerler. Böylece astrolojiye inananlar davranışlarının sorumluluğundan kurtularak başlarına gelen elim hadiseler için de geçerli açıklamalar bularak rahatlar, astrologlar da bu işin ekmeğini yer. Yine psikoloji alanını işgal eden ama psikoloji bilimiyle alakası olmayan kimi akımlar, uzun süreli terapi gerektiren psikolojik durumları bir iki seansla çözeceklerini iddia ederek kişilerin umutsuzluğundan beslenir. Tıpkı insanların bir mum dikerek dileklerinin gerçek olacağına inanması gibi bu insanlar kısa sürede sorunlarını çözeceklerini umarlar. Bu işlerle uğraşanlar bazen gerçekten yaptıkları işin doğruluğuna inanarak bazen de kazanç sağlamak için bile isteye bu yola tevessül ederler. Buradan bir uyarıda bulunmak isterim alternatif tıp da aslında bir sahte tıptır. Günümüzde çok revaçta olsa da burada verilen bilgiler bilimsel bir gerçeklik değil kültürel bir inançtır. Hacamatın birçok hastalığa iyi geldiği söylenir ancak bu bilgi bilimsel olarak doğrulanmamıştır. Alternatif tıptan faydalanmak isteyen kişiler bu gerçeği bilerek ve yapacakları uygulamanın yapılmasında doktorları bir sakınca görmediğinde uygulamaları doğru olandır. Hacamat kimi durumlarda kişinin sağlığına zarar verebilir. Bunu her uygulama için akılda tutmak önemlidir.

Komplo Teorileri

Komplo teorileri var olan bir durumu daha makul açıklamalar mümkünken kötücül bir grubun yaptığına dair öne sürülen argümanlardan oluşur. Burada çoğu zaman yanlışlamaya veya doğrulamaya ilişkin yeterli kanıt olmadığında öne sürülen düşüncelerin doğru olduğuna kanaat getirilmesidir. Komplo teorilerine inanmak; psikolojik açıdan narsisist ve paranoid kişilik özellikleri ile ilişkilendirilse de insanın belirsizlikten kurtulma ihtiyacı yani belirsizliğin yarattığı kaygıdan uzaklaşma ihtiyacının bunda etkili olduğunu söyleyebiliriz. Komplo teorileri, bu teorilere inananlar için anlaşılması zor konular için birer açıklamadır. Türkiye’de yaşanan 6 Şubat 2023’te meydana gelen depremin Amerika’nın Alaska Eyaletinde bulunan güçlü HARP vericilerinin neden olduğu sosyal medyada milyonlarca paylaşıma ulaştı. Hiçbir bilimsel gerçekliği olmayan bu söylem neden bu kadar kabul gördü? Çok büyük bir acı karşısında güçlü bir gücün bile isteye yaptığı bir saldırı, şu anlamları içeriyordu; biz o kadar güçlü bir toplumuz ki güçlü bir devlet bizden korktu ve bize zarar vermeye çalıştı, bu kendiliğinden gelişen bir durum değil de bir saldırıysa bu önlemenin bir yolu da olabilir, insanların doğal afetten ölmesi yerine böyle bir saldırıyla ölmesi insanı önemli kılarak şehit mertebesine yükseltiyor gibi ikincil kazançlar bu söylemleri popüler hale getiriyor. Hissedilen acı ve korku bir şekilde telafi edilmeye çalışıyor. Bu iddiayı kabul etmek demek yüz yıllarca üzerinde çalışılan bilimsel gerçekleri reddetmek demek. Komplo teorilerinin Ortadoğu ve Türkiye gibi ülkelerde revaçta olmasının altında yatan bir gizli güçlü hissetme arzusu, siyasi aktörlerin sorumluluktan kaçmak ve bahanelerin arkasına sığınarak gücünü koruma istenci, değişimden kaçma arzusu, bilimsel ve sorgulayıcı düşüncenin eksikliği gibi pek çok parametreyle ilişkilidir. 

Kimi güç odakları insanlara kendi çıkarları doğrultusundaki düşünceleri sahte bilimle empoze edebilirler. Kimi siyasi odaklar da kendi güçsüzlüklerini örtmek kendi sorumluluklarından kaçmak için komplo teorilerine sığınırlar. Burada yine şüphe kavramına ihtiyacımız vardır gerçeğin izini sürebilmek için. Bize sunulan bilginin bilimsel kaynaklarda yer alıp almadığına, bilimsel kaynakların konuyu nasıl değerlendirdiğine dikkat etmek yönümüzü bulmakta bir kutup yıldızı görevi görecektir. Ayrıca atılan bu teoriler kimleri sorumluluktan muaf tutuyor, kimlerin kazançları bu teorilerle artıyor dikkat etmek gerekiyor.

Bilime Dair Şüphe

Bilim; belli metotlara dayalı ve yüz yıllar içinde kendi metodunu geliştirerek günümüze gelmiş bir yapı. Bilim doğrudan ya da dolaylı olarak gözlenebilen şeyleri ve durumları, objektif bir tarzda inceler ve sonuca varmak için kanıt ister. Dünya üzerinde bilimle uğraşan tüm kurumlar doğru olduğunu iddia ettikleri bilimsel bilgileri kanıtlamakla mükelleftirler. Kanıtların yetersizliği bilim camiasında itirazlara neden olur, somut kanıtlar gösterilmeden verdiğiniz bilginin doğruluğu kabul görmez. Bir bilginin doğru kabul edilebilmesi için o bilginin her koşulda doğru olduğunun kanıtlanması gerekir, yani yanlışlanamaması gerekir. Dünya üzerinde binlerce üniversite ve bilim kuruluşu bilim alanında çalışır. Bir bilimsel bilgi tüm bu kurumların mutabakatını gerektirir. Bilimsel bilgiler zamanla yeni bilgilere ulaşılmasıyla değişebilir, bu bilimin doğasında vardır. Bulunduğumuz koşullarda doğru kabul ettiğimiz bilgi; teknolojimizin ve imkânlarımızın artmasıyla yeni bilgilere ulaştığımızda değişebilir. Bu durum kimi çıkar grupları tarafından kullanılır bilime karşı kuşku uyandırmak amacıyla. İklim krizinin olmadığına yönelik söylemlerin hangi dev şirketlerin ve güçlerin işine geldiğini sorgulamak gerekir. Fosil yakıta gücünü borçlu olan oluşumlar güçlerini bilimsel bilgileri yok saydırmak için kullanabilmektedir. Bilime kuşku duyduğumuzda bu kuşkunun kimlerin işine yaradığını sorgulamamız ve bilimin doğasını iyi anlamamız şüphe duygumuzun sömürülmesine engel olacaktır. Bunun gibi birçok örnek var muhakkak. Bu konu da geniş bir açıklamayı hak ediyor. İleriki yazılarımızda buna da değinmek istiyorum.

Şüphenin Psikolojik Boyutu

Şüphe bizi gerçeklerin peşinden gitmeye çağırır. İnsan canlısı etrafında olup biten durumları, olayları bilmek ister, bu da bizim en temel duygumuza hizmet eder; kendimizi güvende hissetmek. Hiçbir tehlike olmadığına, yaşamımızın garanti altında olduğuna dair istencimiz bizi sorular sormaya ve cevaplar almaya yöneltir. Bu soruları sormak da cevap almak da sağlıklıdır, kendimizi korumanın bir yoludur. İçimizde taşıdığımız tüm özellikler gibi şüphe duygumuzun da şirazesinin kaydığı olur. Şüphecilik ileri boyutlara varır. Narsisistik ve paranoid kişilik yapılanmalarına sahip kişiler kuşku duymanın boyutlarını abartmaya eğilimlidirler. Narsistler ruhlarında hissettikleri değersizlik ve kaygı duygusunu aşmak için birilerinin onlara zarar vermek için mütemadiyen uğraştığına inanırlar. Diğer insanların onunla zarar vermek için bile olsa uğraşmaları onlara önemli olduklarını hissettirir. Paranoid yapılanmada ise kişiler yoğun bir şekilde birilerinin kendisine düşmanlık ettiğini, ona zarar vermeye çalıştığını düşünür, paranoid kişilik örüntüsünde yoğun bir güvensizlik vardır ve bu şüphe duygusunu besler. Kişilik yapılanmalarıyla ilgili sorunlar kişinin sadece kendi gayreti ile çözebileceği sorunlar değildir ve bu kişiler yardım almalıdır. Yaşadıkları yoğun güvensizlik başta kendi mutlulukları olmak üzere insan ilişkilerini sabote eder. Kişinin kendisini korumasına, çevresini ve hayatı anlamasına yarayan, kişisel gelişimin dinamiği olan şüphe duygusu bu kişilik yapılanmalarında kişi için engel oluşturur.

Şüphenin Sosyolojik Boyutu

Bireyler gibi toplumlar da kendi varlığını ve bütünlüğünü korumak ister. Toplumlar da kendini tehdit eden durumları anlamak, kendini geleceğe aktarmak ve geleceğe kalmaya çalışırken ilerlemek için şüphe duygusuna ihtiyaç duyar. Tıpkı bireylerde kişilik yapılanması gibi toplumsal yapı da o toplumun şüphe ile kurduğu ilişkiyi belirler. Rasyonaliteye ve bilime önem veren toplumlar şüpheyi akılcı şekilde kullanırken, duygularına ve inançlarına göre davranma eğiliminde olan toplumlar için şüphe duygusu yıkıcı etkilere neden olur. Bu tarz toplumlarda demokratik kurumların ve bilim mecralarının gelişmemiş olması bu durumun yıkıcı etkilerini hızlandırır ve arttırır. Siyasi partiler halkın hassasiyet hissettiği kavram ve değerlerin içini boşaltarak kitleleri kendi çıkarları doğrultusunda kanalize etmek için kullanırken, komplo teorileri ve sahte bilim argümanlarından faydalanırlar. Toplum sürekli olarak kutuplaştırılır ve tüm sorunların nedeni dış güçler olur. Bu tip toplumlar gelişme skalasında arka sıralara düştüğünden toplumun değersizlik duygusunu telafi etmek üzere sorumluluk düşmanlara devredilir. Onlar tüm kötü durumların müsebbibidir. Kendi gücünün farkında olmayan toplum dış güçlerin düşmanca davranışlarına odaklanarak hesap sormayı unutur. Ülkenin kurumları ve kaynakları tarumar edilirken bütün kurumlar halkın refahı için olan işlevini kaybetmiş, çıkar odaklarının sefahat alanına dönüşmüştür.

Şüphenin Geleceği

Her şeyi yapay zekâya danıştığımız bir ortamda şüphe etmenin işlevi ne olacak. Bize ait özellikleri devrettiğimiz birçok aygıt ve mekanizma gibi düşünme ve şüphe özelliklerimizi de devredecek miyiz? Ürkütücü bir tablo sunmak istemem ama o günler çok da uzakta görünmüyor. Günlük hayattaki pek çok şey artık yapay zekâya danışılıyor, küçük çaplı işlerimizi bile yapmaya başladılar. Sonunda bizim yerimize insan olmaları da sürpriz olmayacak. Kendi yarattığımız zekâlarla yaşayacağız. Burada asıl sorun biz gerçeklik algımızı ne kadar koruyabileceğiz ve şüphe etmek daha da zorlaştığında bu hakkımızı da yapay zekâlara mı devredeceğiz. Sanayi devrimi ile kol emeğimizin önemli bir kısmını makinelere devrettik. Şimdi aklımızı devredeceğiz. Üzerinde durulması ve tartışılması gereken önemli sorunlar. Ancak devletlerin bunun farkında olmadığını görebiliyoruz. Bu konuda araştırma yapan şirketlerin insafına bırakılmış durumdayız. Devletlerin işlevlerini kaybetme ihtimalinin de farkında olmadıkları bariz bir şekilde ortada. Bilgiyi elinde bulundurmak güç olarak kabul edilirken günümüzde bilgi toplumundan söz ederken yapay zekâ toplumuna geçtiğimizde bu gücün artık şirketlerin elinde olduğunu ve onlar için kitlelerin çıkarından ziyade kendi kar maksimizasyonlarının önemli olduğunu dile getirmek isterim. Gelişmeye ve dönüşüme karşı olduğum sonucu çıkarılmasın ama bir kontrolsüzlükten söz ediyorum. Bu kadar hayatımızı etkileyecek gelişmelerin yeterince tartışılmadığı ve üzerine düşünülmediği kanısındayım. Belki bahsettiğim senaryoların hepsi gerçek olacak ancak dünyanın hâlâ sonu gelmiş olmayacak ama bu bildiğimiz insanlık kavramının sonu olabilir. İnsanın yeni insanlık kavramıyla sınavının sonuçları ne olacak birlikte göreceğiz.

 

Geleceğin bu günden güzel olması umuduyla…

 

Kaynaklar

https://dergipark.org.tr/ Şüphe, Eleştirel Düşünce ve Doğru Bilgi İlişkisi- Celal YEŞİLÇAYIR https://fikirturu.com/toplum/Komplo teorilerini anlamak, teşhis etmek ve başa çıkmak- Doç. Dr. Kerem Karaosmanoğlu https://www.researchgate.net/Koronavirüs Komplo Teorileri: Dezenformasyon Ve Politik Kimliklerin Komplocu Düşünüşe Etkisi-Selman Selim AKYÜZ https://dergipark.org.tr/İklim Krizine Karşı Türkiye’de Sağ Siyasal Söylemler: Yeniden Refah Partisi Selçuk Çetin https://evrimagaci.org/Bilimin Anlamını Gölgeleyen Tehlike: Sahtebilim!

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sosyal Medya ve Romantik İlişkiler

Yalnızlık Nedir?