Aşk Nedir?
Aşk Nedir?
Sahi aşk nedir? Hayatımıza
anlam katacak bir kurtarıcımı, aile kurmak için ilk adım mı yoksa kendimizi
tanıma yolculuğu mu? Bütün bunları kapsayan kişiden kişiye, toplumdan topluma
tanımı ve yaşanışı farklılık gösteren bir olgu olmakla birlikte insan
hayatındaki önemi inkâr edilemeyecek duygu, durum, ilişki, kavram diyelim
başlangıç olarak.
Aşk nasıl oluşur sorusuna çeşitli yanıtlar verilmektedir.
Doğamızdan kaynaklandığı, sosyal örüntülerle oluştuğu, genetik faktörlerden
etkilendiği şeklinde sıralayabiliriz bunları. Bunların hiç birini
yadsıyamadığımız bir gerçeklik uzamı daha doğru ve kapsayıcı demek aşka helal
getirmeyecektir zannımca.
Birini
beğenmeyle başladığımız aşk yolculuğunda, karşı cinste aradığımız özelliklerin
ve tutumların o kişide var olduğuna inanır ve onun da duygularımıza karşılık
vereceğini, onunla aşkı doya doya yaşayabileceğimizi belki de ondan çocuk
sahibi olup onunla bir ömür geçireceğimizi umut ederek arzularımıza ve aşkımıza
kavuşacağımız günü bekleriz. Beğenmeye eşlik eden süreçte onun bizim bu
arzularımıza karşılık verecek temel kriterlere sahip olması, ümitlerimizi
sağlam bir zemine oturtarak motivasyonumuzu artırır. Örneklemek gerekirse iş
güç sahibi, fiziksel olarak da güçlü görünen bir erkek kadın için temel
kriterleri sağlıyordur. Beğenmeyle birleşince artık aşkın ümit evresi harekete
geçecek ve karşı tarafta da yankı bulursa bir aşka ve ilişkiye
dönüşebilecektir.
Aşkta Kadın ve
Erkekler
Aşk kavramı kadınlar ve erkekler tarafından nasıl deneyimleniyor,
nasıl farklılık taşıyor diye sorduğumuzda, kadınların ve erkeklerin bazı
fizyolojik farklılıklar taşıdığı gerçeğiyle karşı karşı kalıyoruz. Kadınlar
sınırlı sayıda çocuk sahibi olabilirken erkeklerin çok sayıda kadını dölleyerek
çok sayıda çocuk sahibi olabileceği fizyolojik bir olasılık var. Bu durum
kadınların çocuklarına daha iyi bakabileceğini düşündüğü erkeklere yönelmesine
neden olarak daha seçici davranmasını sağlıyor. Böylece erkekler çok sayıda
kişiyle beraber olabilecekken cinselliği yaşama konusunda bir kısıt yaşar.
Erkek kadını aşka ikna etmek zorundadır da diyebiliriz. Kadın sınırlı sayıda
çocuk sahibi olacağından bu çocukların olabilecek en iyi seçimle bakımının en
iyi şekilde yapılması için çaba harcar ve onların hayatta kalma şansını
arttırır. Evrimsel süreçte insan türünün, neslini devam ettirmesinde bu
strateji bir hayli işe yaramıştır. Günümüz şartlarında cinsel özgürlük
savunusunun etkisiyle kadınların da cinselliği bir ihtiyaç gibi görüp yaşamak
istemesi ve sosyal medyanın hızla yayılması ile erkeklerin cinselliğe kolay
ulaşmaları, aşk ilişkilerinin değişime uğrayacağının sinyallerini vermektedir.
Kadının seçici pozisyonun kaybetmesi ve erkelerin aşkın getirdiği sorumluluktan
ve özellikle evlilikten uzaklaşması yavaş yavaş hâkim ilişki şeklini alacak
düşüncesindeyim. Zamanla bu değişimi daha belirgin göreceğiz.
Aşka İlişkin Yaklaşımlar
1.
Aşka Evrimsel Bakış Açısı
Evrimsel bakış açısı; aşkın genlerimizi geleceğe aktırmak ve
neslin devamını sağlamak üzere işlev gördüğünü anlatır. İnsan yavrusu doğduğu
andan itibaren uzunca bir süre bakıma muhtaç durumdadır. Kadının ve erkeğin
uzun süreli birlikteliğini sağlama görevi gören aşk, insan türünün doğadaki
mücadelesinde önemli bir işlev yüklenmiş olmaktadır. Kadının doğa koşullarında
mücadele edebilecek, yemek bulabilecek durumu gelmesi iki-üç yıllık bir süreyi
kapsar. Bebeğin yoğun bakımı bebek, iki üç yaşına girdiğinde azalır, anne
kendine ve çocuklarına yiyecek bulabilir duruma gelir, bu nedenle aşkın
süresinin yaklaşık üç yıl olduğu düşünülmektedir. Evrimsel süreçle birlikte
insan yavrusunun kendine yetebilir seviyeye gelme yaşı uzamış ve erkek ile
kadının birlikte uzun süreli beraberliğinin de yapı taşını aşk oluşturmaya
başlamıştır.
2.
Aşkta Nörokimyasal Bakış Açısı
Aşk, birçok hormonun aktivitesiyle gelişen bir duygu durumudur.
Oksitosin, dopamin, testesteron, östrojen, seratonin, sinir büyüme faktörü, norepinefrin, vazopressin gibi maddeler aşk
duygusunun yaşanmasını sağlayan temel kimyasal maddelerdir. Oksitosin özellikle
fiziksel ve cinsel yakınlık sırasında salgılanarak kişiler arasında duygusal
bağ kurulmasını sağlar. Dopamin kişinin partnerini ya da aşık olduğu kişiyi
gördüğünde ve onunla paylaşımda bulunduğunda keyif almasını ve mutlu olmasını
sağlayarak bu duyguyu tekrar yaşama isteği uyandırır ve kişiler bu ödüle tekrar
kavuşmak için karşıdakini görmek ve onunla paylaşımda bulunmak isterler. Testesteron ve östrojen aşık olunduğu andaki
cinsiyet hormonlarıdır. Sinir büyümü faktörü aşkın ilk bir yılında yüksek
seviyelerdeyken sonrasında kademe kademe düşer. Aşkın ömrünün sınırlı olmasını
açıklayan, bu kimyasalın düşüşüdür diyebiliriz. Norepinefrin
aşık olduğumuzda ağzımızın kuruduğu, kalp atışlarımızın hızlandığı bir durumla
karşı karşıya bırakır bizi. Seratonin ise aşık olduğumuz insanı sürekli
düşünmemizi, hayal etmemizi, görmek ve paylaşımda bulunmak için çaba
harcamamızı sağlar. Aşkımızın süresi boyunca saplantılı bir şekilde, aşık
olduğumuz kişiyle yatar, onunla kalkarız.
3.
Aşka Sosyolojik Bakış Açısı
Sosyologlar aşkın yaşadığımız sosyal çevre içinde öğrenilen bir olgu olduğunu savunurlar. İzlediğimiz filmeler, okuduğumuz romanlar, ailemizden, arkadaşlarımızdan aldığımız bildirimler bizim aşkı yaşama tarzımıza etki eder. Bir toplumda aşkın yaşanma biçimlerinin dönemsel farklılıklar göstermesi, aynı dönemde farklı toplumlarda farklı aşk yaşama pratiklerinin olması, aşkın öğrenme süreçleriyle ilgili bir yanın olduğunu göstermektedir. Günümüzden yirmi yıl öncesine gittiğimizde aşk tanımlarının, aşktan beklentilerin, aşkın yaşanma biçiminin farklı olduğunu gözlemleriz. Dizilerde, filmlerde ve edebiyatta da bu zamansal ve mekânsal değişimleri görebiliriz.
4.
Aşkta Psikoloji Bakış Açısı
Bağlanma
kuramcıları bireylerin anne babalarına bağlanma biçemleri ile aşkın yaşanma
biçimlerinin benzerlik gösterdiğini ifade etmektedirler.
Güvenli
bağlanan bir birey anne ve babasıyla kurduğu güvenli bağlanma ilişkisini aşk
ilişkisine aktarabilirken güvensiz bağlanan bireyler de aşk ilişkisinde
güvensiz bir aşk ilişkisini devam ettirmektedirler. Güvensiz bağlanma
sitillerine baktığımızda; kaygılı bağlanan bireyler aşk ilişkisinde kaybetme
korkusu yaşayarak partnerinin onu terk etmemesi için yoğun çaba harcamaktadır.
Kaçıngan bağlanan bireyler ilişkide sevilmeyeceklerine dair inançları nedeniyle
uzak ve mesafeli davranmakta bazen de ilişkiden uzak durmayı
yeğlemektedir. Çocukluğunda ilk bakım
verenler tarafında istismara uğrayan bireyler dağınık ve korkulu bağlanma
yaşayarak partnerinin onu sevmeyeceğinden korkmakta ve tutarsız davranışlar
sergilemektedir. İlk bakım vereniyle güvenli ilişkiyi kuramayan kişiler
romantik ilişkilerinde ciddi sorunlar yaşamakta ve doyumlu bir ilişkiden mahrum
kalmaktadır ne yazık ki.
Aşkın Bileşenleri
1.
Kendini açma
Aşıklar;
birbirinin hayatını, geçmişini, hikâyesini, neleri sevip sevmediğini, onun için
nelerin önemli olduğunu, hayatındaki değerleri merak ederler ve zaman içinde
adım adım -bazen hızlı da olabilir, çünkü her ilişkinin doğası birbirinde farklıdır
– birbirlerine kendilerini açarlar. Elde edile bu bilgiler belirsizliği yıkar
ve güven duygusunu inşa eder. Aşkın ivmesinin azaldığı, yani hormonların
etkisinin azaldığı süreçte ilişkinin üstene basacağı temellerden biri olan güven
oluşmuş, sevginin güvenli limanlarına demirlemek zamanı gelmiştir.
2.
Aşk ve empati
Aşk
içerisinde kişiler birbirlerini anlayarak, birbirlerini düşünerek, birbirleri
için iyi eylemler sergileyerek anlaşılma ihtiyaçlarını karşılayarak aradaki
bağı da güçlendirmiş olurlar. Empati kişiler arasındaki sevgi bağını
güçlendirir ve ilişkinin uzun süreli olmasına katkı sağlar. Kişilerin
yaşadıkları bu durum onlara kendilerini değerli hissettirir, tatmin ve güven
duygusu yaşatır.
3.
Yalnızlık ve aşk
İnsanlar
anlaşılmak isterler diğer insanlar tarafından. Karşı cinsten özel biri
tarafından özel bir değer görmek ve biricikliğinin tasdik edilmesi, insanlar
için özel bir önem taşır. Hayatımızda bunu sağlayan biri olmadığında kendimizi
yalnız hissetmeye başlarız ve ruhumuz bu yalnızlığı sonlandıracak birini
özlemeye, aramaya başlar. Aşık olduğumuzda ruhumuz nihayet kendisine yalnızlığı
unutturmuştur. Eğer işler yolunda gider ve aşkımız huzurlu bir ilişkiye
dönüşürse artık yalnız biri değilizdir. Bu demek değil ki hiç yalnız
hissetmeyeceğiz; genel halimiz yalnızlık olmayacaktır artık. İlişkide
çatıştığımız ve anlaşılmadığımız zamanlarda yalnız hissedebiliriz ve iyi ki
dostlarımız var.
4.
Tutku ve cinsellik
Aşk
deyince tutkudan bahsetmemek olmaz. Aşkın büyülü bir parçası olan tutku,
karşıdakine duyulan cinsel isteğin yoğunluğunu anlatır. Tutkunun varlığı, aşkın
daha yoğun bir duygu seli olarak yaşanmasını sağlar. Karnımızda uçuşan
kelebekler, kuruyan dilimiz damağımız, hızlı hızlı çarpan kalbimiz, bu yoğun
arzunun tatmin edilme ihtimalinin sonuçlarıdır son kertede. Hormonlarımız
delirmiştir adeta. Hayattaki diğer şeyler önemini kaybetmiş, hayat aşık
olduğumuz kişinin siluetine ve renklerine bürünmüştür. Bu hal epeyce bir süre
bizi esir alırken vuslatın hayaliyle sarhoş oluruz. Vuslat anı geldiğinde zaman
ve mekân hiçleşir ve inanılmaz bir deneyim gerçekleşir, aşık da maşuk da sonsuz
bir tutku denizinde yüzer ve huzura doğru yelken açar. Vuslat anın gelmemesi
ise yoğun bir hüzün yaşatır. Hasretin uzaması yavaş yavaş aşkın yerini kedere,
keder de aşkın bitişine bırakır.
5.
Aşk ve çatışma
Aşk
ilişkisi, başlangıçta karşıdakinin çok anlayışla karşılandığı bir sürecin
ardında kişilerin zamanla farklılıklarının ortaya çıktığı bir dönemle kuvvetini
sınamak zorunda kalır. Farklılıkların yarattığı çatışmalar iki tarafı da memnun
edecek bir minval ve düzeyde çözülürse aşıklar bağ kurma ve sevgi ilişkisine
adım atarlar. Artık uzun ve huzurlu bir ilişki yaşamanın önündeki en önemli
engellerden biri aşılmıştır. Yapıcı bir tartışma ve çatışma sürecinin sağladığı
bir ilişkidir bu. Amma tartışmalar bazen de yıkıcı olabilir ve yıkıcı
tartışmalar seyir değiştirmez ve süreklilik arz ederse ilişkinin bitiş
sirenleri çalmaya başlamışlar.
Aşk
bizim için hayatımızda bir ve birkaç kez yaşayabileceğimiz özel ve arzulanası
bir duygu. Aşk bizi bir yolculuğu çıkarır. Kimimiz bu yolculukta kendimizi
tanır, kimimiz yeni bir hayata adım atar. Kimi
zaman sonucunda hüsran da yaşayabiliriz. Yaşadığımız her aşk deneyimi
bizi olgunlaştırır ve önceki benimize yeni şeyler ilave eder. Sonucu ne olursa
olsun aşkın hayatımızdaki yeri ve önemi baki.
Hayatınıza güzel ve iyi şeyler katacak bir aşk dileği ile.
Aşk bağımlılıktır bağlanmaktır
YanıtlaSil