Nefret Nedir?
Nefret Nedir?
Nefret; birine, bir gruba, inanca, ideolojiye, nesneye, duruma, olguya yönelik olarak hissedilen, öfke, tiksinti ve yok etme arzusu gibi duyguları içine alabilen, yıkıcı eylemlerle kendini gösteren bir duygudur. Nefret kelimesini hoşlanmadığımız pek çok kişi, durum ve nesne için kullansak da esasen bunlar nefret tanımı içinde yer almaz. Olsa olsa mübalağa sanatını kullanarak hissiyatımızı güçlü gösterme çabasının sonuçlarıdır. Nefret ise; içinde yıkıcı eylemleri barındırır, bunlar her zaman eyleme geçmez ya da geçemez, ancak uygun ortam ve zemin hâsıl olduğunda eylemsel olarak görünür duruma gelir ve çok yıkıcı sonuçlar doğurabilir.
Kimi inanç ve ideolojiler, kimi zaman da inanç ve ideolojilerin savunucuları kendini tek doğru olarak konumlandırır ve kendisini kabul etmeyenler üzerinde üstünlük iddiasında bulunur ve küçümseyici bir tavır sergiler. Bu küçümseyici tavır kimi zaman o kadar ileri gider ki, nefret boyutuna varır. Bu inanç ve ideolojiler gücü de ellerine aldıklarında çok ciddi yıkımlara ve trajedilere neden olurlar.
Bazen bize zarar veren birine tüm yakınlığımıza rağmen uzaklaşmak istediğimiz için nefret duymaya başlayabiliriz. Öfke ve nefret, duyduğumuz yakınlığı ve sevgiyi bastırmanın bir yolu olur, ta ki bu durumu aşıncaya kadar. İçimizdeki sevgi azalıp mantığımız devreye girdiğinde artık daha sakinizdir ve karşımızdaki nefret edilecek kadar da önemsenecek biri değildir. Burada nefret diye adlandırdığımız şey; hayat içinde bizi fazlaca öfkelendiren durumları anlatan ve duyguyu güçlü olarak ifade etmeye çalışan bir anlatıdır. Karşıdakine zarar verecek durumda değilsek, bu sadece yoğun bir öfkedir. Ama intikam almak, zarar verici eylemlere geçmek söz konusu olduğunda, bu artık nefret olarak tanımlanır. Patolojik durumlarda sevgi; karşıdakine sahip olmak gibi algılanabilir, onun uzaklığı veya yokluğu ciddi ve uzun soluklu bir nefretin ortaya çıkmasına neden olabilir. Nefret, bizim içimizde bulunan ve hayatla başa çıkmamamıza yarayan ve kendimizi korumamıza yardım eden korku duygusunun çarpıtılmış bir versiyonu olarak karşımıza çıkar, yoğunluğu ve sahip olduğu boyutla kişiye veya çevresine zarar verebilir.
Freud’un Nefret Kavramına Yaklaşımı

Nefret konusuna bakış açısının zenginleşmesinde Freud’un kuşkusuz önemli katkıları var. Psikolojik açıdan nefret kavramıyla ilgili sergilediği yaklaşım tamamen kabul görmese de hala önemli bir kaynak niteliği taşır.
Freud; iki temel içgüdümüz olduğu söyler. Yaşam içgüdümüz sevgi, bağlanma ve yaratıcılık yönlerimizi, ölüm içgüdümüz ise saldırganlık, nefret ve yıkıcılık yönlerimizi barındırır. İnsanlar bilinç dışında bastırdığı, hayat içinde olumsuz olarak algılanan ya da algıladığı yönlerini nefret ve saldırganlık şeklinde dışa vurur. Bu dışa vurum deprasyon ya da intihar eğilimiyle kişinin kendisine de yönelebilir, saldırganlık, öfke ve nefret diğer insanlara da yani dışarıya da yönelebilir. Nefretin dışa vurumu savunma mekanizmalarıyla ortaya çıkar.
Yansıtma
Kişi kendinde kabul edemediği olumsuz özellikleri başkalarında bulur ve nefret duygusunu ona yöneltir. Çok dedikodu yapan birinin başka insanları dedikodu yapmakla suçlayıp nefretini ona yöneltmesi bir yansıtma örneğidir.
Yer değiştirme
Öfkenin hedef değiştirmesi diyebiliriz buna. Kişi içindeki saldırganlık dürtüsünü, kendisine zarar vermeyecek, kendinden daha zayıf bir hedefe yönlendirir. Cinsel kimliği ile karmaşa yaşayan birinin homofobik olması buna örnek gösterilebilir.
Özdeşim kurma
Otoriter bir baba figürüyle büyüyen çocuğun babasına duyduğu öfkeyi içselleştirerek babası gibi birine dönüşmesi duyulan öfkenin özdeşim kurularak telafi edilmeye çalışılmasıdır.
Freud toplumsal nefreti analiz ettiği “Uygarlığın Huzursuzluğu” eserinde şu düşünceye yer verir; toplumlar, cinsellik ve saldırganlık duygusunun bastırılmasını ister, bu baskılama insan ruhunda bir çatışma yaratır. Toplumlar arasında yaşanan savaşlar, bu içsel çatışmanın dışa vurumudur. Freud, nefreti açıklarken, sosyal olguları göz ardı ettiği için eleştirilir. İçsel çatışmayı, nefret kavramının temel açıklaması olarak kabul etmesi yetersiz bulunsa da hala bu bakış açısı yapılan değerlendirmelerde önemli bir işleve sahiptir.
Nefret Neden Var, Nasıl Oluşur
Nefret duygusun kökenine baktığımızda, pek çok duyguda olduğu gibi bu duygunun da yaşamda kalma içgüdümüzle direkt ilişkisi olduğunu görürüz. Bizim için kendimizi güvende hissetmek çok önemlidir. Kendimizi güvende hissetmek için dış koşulları tanımaya ve kategorize etmeye çalışırız. Bize zarar vereceğine inandığımız her şey, eninde sonunda bizim için hoşnutsuz duyguları başlatır. Korkumuz arttıkça güvensizlik duygumuz tetiklenir ve bize zarar vereceğine inandığımız şeyler düşmanımız haline gelir ve onu yok etmek için yoğun bir istek duyarız ki, bu yoğun isteğin adı nefrettir. Kimi zaman içinden çıkamadığımız içsel çatışmalarımız da nefretin kapısını aralar. Kendimize duyduğumuz öfkeyi bir başkasına boca ederiz. Bazen kişisel handikaplarımız, bazen toplumsal handikaplarımız bizi nefretin kucağına iter. Toplumsal olarak yüzleşilmek istenmeyen hatalar, kimi zaman güç odaklarının kendi hatalarını örtmek için gösterdiği hedefe doğru nefrete bürünerek yol alır. Toplumun zayıf gördüğü azınlıklar, göçmenler, kadınlar ve LBGTİQ bireyler, kendilerini nefretin odağında bulabilirler. Kötü giden ekonomiden, işsizlikten göçmenler sorumlu tutulabilir, sosyal değişim nedeniyle bozulan evliliklerden, azalan doğum oranlarından eşcinsellik sorumlu tutulabilir. Gerçek nedenlerle ilgili farkındalığı olmayan kitleleri bu yöne kanalize ederek öfkelerini oluşturulan nefret objelerine yönelterek sorumluluktan kaçınılır. Toplum için uygun günah keçileri bir şekilde bulunur ve topluma sunulur.
Nefret Suçu
Nefret söyleminin öneminin kavranması açısından nefret suçunun bilinmesi önemlidir. Nefret suçu; bir grubun, dinin, mezhebin, cinsel aidiyetin, ırkın, yaşın, engel durumunun mensubu olması nedeniyle kişi ve gruplara, yasalarda suç olarak kabul edilen eylemlerin uygulanması olarak tanımlanır. Birçok ülkede nefret suçu, cezayı ağırlaştırıcı bir unsur olarak kabul edilmiştir. Türk ceza hukukunda ise nefret suçu ile ilgili direk bir yasa bulunmaz ancak ayrımcılığa ilişkin yasalarla bu durum dile getirilmiştir.
Nefret Söylemi
Nefret Söylemi; ait olunan gurup, din, mezhep, cinsel kimlik, engel durumu, yaş gibi sosyal ve grup parametrelerinden dolayı olumsuz, şiddete çağıran söylemler olarak tanımlanır. Burada söylemlerin kamuoyuna açık olması, bu bahsedilen durumlardan dolayı şiddet çağrılarının yapılması, şiddetin uygulanması ihtimalinin bulunması, bu kişi veya grupların varlığının sorun olarak lanse edilmesi, nefret söyleminin özellikleridir. Judith Butler, dilin insan yaşamında neden olduğu kırılganlığa vurgu yapar. Dildeki yaralayıcı ifadeler, kişiler ve gruplar üzerinde travmatik etkilere neden olur. Nefret söylemleri tehdit içerir. Tehditler gerçekleşmeyecek olsalar bile olma ihtimalleri, insanlar üzerinde panik etkisi yaratarak karar mekanizmalarını felç eder. Nefret söyleminin üreticileri de tam olarak bu hassasiyetten medet umarlar. Nefret söylemine maruz kalanlar, çaresizliğin burada sadece bir his olduğunu fark ederek gerekli eylemselliğe başvurmalıdırlar. Burada göz önünde tutulması gereken durum şudur ki, toplumlar kimi zaman siyasal çözümlerden uzaklaşırlar ve nefret söylemleri için alan açılmış olur. Siyasal çözümlerin imkânsızlaştığı durumlarda nefret söyleminin tehdit algısıyla yüzleşmek ve kendi gücünün farkına varmak önemlidir. Nefret söylemlerinin, kimi çevrelerde kabul göreceğini ve imkân elverdiğinde şiddete dönüşebileceğini de göz ardı etmemek gerekir. Sistemsel olarak tüm kurum ve kuruluşlarımızla, sivil örgütlenmelerimizle nefret söylemlerine karşı durmak bu nedenle oldukça önemlidir.
Nefret Söylemi ve
Düşünce Özgürlüğü
Kimi zaman nefret söylemleri kişisel özgürlük ve düşünce özgürlüğü altında serbest bırakılmak istenir. Oysa düşünce özgürlüğü başka grup ve bireylerin yaşamlarının önünde bir engel teşkil ettiğinde insan haklarından ve kişisel haklardan nasıl söz edebiliriz. Birilerinin nefret duygusu, başka bir grubun ya da bireyin yaşam hakkını, bireysel özgürlüklerini ve grup olarak varoluşunu devam ettirme hakkını tehdit edemez. John Stuart Mill’in de söylediği üzere, “senin özgürlüğün başkasının özgürlüğümün başladığı yerde biter.” Hiçbir grup diğer bir gruptan, hiçbir birey de diğer bireylerden üstün değildir. Bu da şu demektir ki eşitlik ve demokratik haklar nefret söylemini dışlar. Nefret söylemi, ayrımcılığın şiddet davetiyesidir. Ayrımcılık ve şiddet insan haklarının içinde olabilir mi, demokrasinin kapsamına girebilir mi? Elbette ki insan haklarından, eşitlikten ve demokrasiden beslenen bir sistemde nefret söylemi hoş görülemez.
Nefret Söylemlerinin Güç Odakları Tarafından Kullanımı
Nefret, kimi zaman grup dinamikleri açısından bir tutkal işlevi gördüğü için de oldukça kullanışlı bir manipülasyon aracı olmuştur. Gruplarını bir arada tutmak isteyen liderler, gruba bir düşman verir, başka bir deyişle bir günah keçisi sunar. İnsanlar bu günah keçisine yüklenebildikleri kadar yüklenerek ortak düşmana hissettikleri nefretin şehvetiyle birbirlerine yaklaşır birlikte hareket ederler.
Pek çok durumdan kurtulmayı planlayan kimi siyasal oluşumlar ve hattı zatında kapitalist sistemin paradigması için nefret söylemleri, can simidi vazifesi görür. Ben bu yazı ile okuyucularıma ulaşmaya çalışırken maalesef nefret söylemleri çok daha hızlı bir şekilde sosyal medyada yayılmakta. Kolay slogan cümleler, kalıp önyargılar, doğruluğu kendinden menkul komplo teorileri, birilerini ya da bazı grupları hedef göstererek düşmanlaştırmaktadır.
Tüm çağlarda olduğu gibi ama sosyal medya çağında daha fazla olarak farklılıklar öcüleştirilir, hedef gösterilen gruplar canavarlaştırılır, komplo teorileriyle gerçek tersyüz edilir ve zihinler tüm bu sahtekârca bulamaçlarla nefrete kanalize edilir. Kalplere nefret tohumları ekildiyse gerisi de zaman ve süreç içinde bu nefretin kullanılmasıyla hale, yola sokulur. Tüm grupların hassasiyetleri vardır, korkuları vardır, güç odakları hassas damarlarımızdan tutup çekiştirmeyi ve oraya nefreti besleyen tüm toksinleri zerk etmeyi iyi bilirler. Tabi ki; bizler düşünen, araştırabilen ve analiz edebilen varlıklarız. Bireysel gelişimin, bu güne kadar anlattığımız her konuda ne kadar hayati rol bir oynadığını gördük. Bu konumuz da bundan muaf değil. Nefret söyleminin nefret suçlarına dönüşmesini engellemek hem bizim bireysel çabalarımızla mümkün, hem de kurum ve kuruluşların alacağı tavır ve sivil toplum kuruluşlarının karar alıcılar üzerindeki baskısıyla mümkün. Kamuoyu baskısı karşısında tüm karar alıcılar düşünmek zorunda kalır. Birey olarak varlığımızın ve gücümüzün farkında olmak bizler açısından hem nefret söyleminin hedefi olduğumuzda hem de nefreti bize zerk etmek istediklerinde önem taşır, duygularımızın önüne analitik düşüncemizi koyarak özgürleşebiliriz. Medyada ve sosyal medyada karşımıza çıkan her haber, her hikâye, her video gerçek değildir. Teknoloji çağı çarpıtmalarıyla gerçeklik duygumuzun üzerinde tepinmektedir maalesef, bunun bilincinde olmak ve araştırıcı ruhumuzu canlı tutmak zorundayız. Aklımızda tutmamız gereken bir diğer konu ise yapılan kötülükler varsa da bunu nefret suçlarıyla çözemeyeceğimizdir. Bunun için de bilinçli bir mücadele yürütmek gerekir. Bu mücadele nasıl yürütülür derseniz demokrasi, hak hukuk talebinden, eşitlik talebinden asla vaz geçmeyerek ve ayrımcılığın karşısında yer alarak yürütülebilir.
Toplumda hâkim olan tarihsel ön yargılar, medya ve sosyal medya vasıtasıyla tekrar tekrar sahneye konur. Korku ve kaygılarımızı yönetebilmek açısından, korku ve kaygılarımızla yüzleşmek, bizlerin önüne nefret objesi olarak atılan kişi ve grupları tanımak, ön yargılarımızı kırmak ve mantıksal tepkiler geliştirmek konusunda bizlere yardımcı olacaktır. Hiç düşündünüz mü? Bir grup insan başka bir grup insandan nefret ediyor, karşısındaki grup da bu gruptan nefret ediyor. O zaman nefret duygusunda hangi taraf haklı? Acaba; bu nefret duygusunun altında iki tarafın birbirini yeterince tanımaması ve önyargılı yaklaşmaları olabilir mi? Öncelikle hangi ırktan, dinden, ideolojiden, renkten, mezhepten olursak olalım hepimizin geçmiş tarihinde hatalar vardır ve bu hatalar birilerinin bize karşı olumsuz duygular hissetmelerine neden olur, biz de belki başka milletten, ırktan, toplumdan ve gruptan insanlara tarihsel hatalarından dolayı olumsuz duygular hissederiz, bazen ve bazıları için bu nefret boyutuna varabilir. Böyle söyleyince aslında olaya objektif baktığımızda hatalara yüzleşerek yaklaşmak tüm taraflar arasında olumsuz duyguları azaltıcı, nefreti ortadan kaldırıcı bir etki yaratacaktır. Kendi odamızın penceresinden baktığımız manzara ile komşumuzun evinin penceresinden baktığımız manzara aynı olmayacak kuşkusuz. İkisi de var ve bunu kabul ederek başlamak ilk adım için oldukça umut verici.
Korku ve kaygılarımızla yüzleşmek dileğiyle…
Kaynaklar
https://dergipark.org.tr/Felsefe Dünyası 2015/Yaz/ Summer Sayı/Issue: 61 Felsefe / Düşünce Dergisi-Nefret Söylemi İfade Özgürlüğünün Bir Parçası mıdır? Devrim Kabasakal BADAMCHI
https://dergipark.org.tr/ Prof. Dr. Havva Kök Arslan / Nefret Söyleminin Kökeni Nedir? Literatürde ve Uluslararası Raporlarda Nasıl Yer Alıyor?
Ayrımcılığın Yüzleri-Nefret Söylemi, Dilsel Yaralanma Ve Siyasal Faillik-Özkan Agtaş



Yorumlar
Yorum Gönder