Özgürlük Nedir?
Özgürlük Nedir?
Özgürlük var mıdır, yok mudur sorusunun cevabı özgürlükle
ilgili tanımın içeriğine göre değişmektedir. Özgürlük nedir dendiğinde felsefe
tarihi boyunca çok çeşitli cevaplar verilmiş bunun sonuncunda özgürlüğün
varlığı ya da yokluğu bir anlam ifade eder olmuştur.
Özgürlük kavramını anlamak için bazı kavramlarla ilişkisine
bakmak yerinde olacaktır.
Dış özgürlük ve İç Özgürlük
Dış koşullar bizim eylemlerimizde ne
kadar özgür olacağımız konusunda sınırlamalar koyar. Bu sınırlamaların bir
kısmı birlikte yaşamanın gerekleri olurken bir kısmı insan hakları ihlallerine
varabilir. İnsanın doğuştan getirdiği hakların dış koşullar tarafından
engellenmesi dış özgürlüğün engellenmesi anlamına gelir. İç özgürlük ise
kişilerin iradesine vurgu yapar. Bir durum karşısında ihtiyaç hissettiğim ve
istediğim tepkiyi verebiliyorsam, dış özgürlüğümün engellenmediği koşullarda iç
özgürlüğüm gelişmiştir ya da vardır.
Negatif ve pozitif özgürlük
Negatif özgürlük, kişilerin
özgürlüğünün önündeki engellerin kaldırılması, başkalarının kişilerin
özgürlüğüne engel olmasına izin verilmemesi olarak anlaşılır. Kişiler bir
otoritenin hükmü altında özgürlüğünden mahrum bırakılamaz. Negatif özgürlük; kişinin
özgürlük hakkının korunmasıdır da diyebiliriz. Pozitif özgürlük ise kişinin
hedeflerine ulaşabilmesinin önündeki engellerin kaldırılmasıdır. Sahip olduğu
cinsiyet, inanç, din, ırk, sınıf gibi özelliklerinden dolayı ayırımcılığa
uğramadığı, kendi ideallerine ve hedeflerine ulaşabileceği bir ortamın
varlığını anlatır.
Psikoloji ve Özgürlük
Özgürlük hangi parametrelerle
kuşatılmış acaba psikolojik açıdan diye sorduğumuzda, verebileceğimiz ilk yanıt
doğuştan getirdiğimiz özellikler diyebiliriz. Fiziksel özelliklerimiz, fiziksel
gücümüzün sınırlarını belirlerken aslında fiziksel özgürlüğümüzün de
sınırlarını belirler. Zekâ düzeyimiz düşünce kapasitemizi dolayısıyla
düşünürken zihnimizin duvarlarını ne kadar zorlayacağımızı, düşünce
kapasitemizin boyutlarını, yapabileceğimiz eylemlerin, işlerin, mesleklerin
türünü belirliyor. Sahip olduğumuz ruhsal hastalıklar altında, eylemlerimiz
gerçekte ne kadar özgür olacaktır. Bu durum da özgürlüğümüze bir kota
koymaktadır. Bir psikolojik rahatsızlığımızın olmadığını var sayalım, kişilik
yapımızın bize sundukları da bizim için özgürlüğümüzü sınırlayıcı bir durum
ortaya çıkarır. Tüm koşullarımızı masaya koyduğumuzda belli bir düzeyde bunlar
üzerinde etkimiz olacaktır, ama bu etki yine de bir sınırlılık taşıyacaktır. O
halde özgürlük aklımızdan her geçeni yapabileceğimiz bir durumdan ziyade içinde
bulunduğumuz durumun bilincinde olarak ve bunu kabullenerek sağlayacağımız bir
ilerleme ve bundan duyacağımız bir memnuniyet içerir. Peki; yaşadığımız
kısıtların farkında değilsek gerçekten özgür olabilir miyiz? Buna cevabım net
bir şekilde hayır olacaktır. Bizi diğer canlılardan ayıran temel yetimiz,
bulunduğumuz durumu kavrayabilme becerimizdir. Bilincimizi devreye
geçiremeyecek derecede bir kısıtımızın olması durumunu özgürlük kavramının
dışında tutuyorum. Çünkü özgürlük ve bilinç arasında bağlantı kuran düşünsel
kuramlara ve düşünürlere bu konuda katılıyorum. Bilinç devreden çıktığında bir
seçimden de özgürlükten de söz edemeyiz. Kişisel anlamda özgürlüğümüze duygu ve
düşüncelerimiz de etki eder. İstek ve hırslarımız, öfkemiz, ön yargılarımız,
sahip olduğumuz yanlış bilgi ve düşünceler karar mekanizmamız üzerinde baskı
oluşturur. Baskının olduğu bir yer de bizim özgürlüğümüz bu baskıyla ne kadar
mücadele edebildiğimize göre değişir. Hayata, topluma ve kendimize dair ne
kadar farkındalık oluşturursak vereceğimiz kararlar da bizi o kadar özgür
kılacaktır.
Beklenti ve Özgürlük
Hayat hepimiz için farklı anlamlar
taşır. Farklı istek ve arzularımız, farklı hedeflerimiz, farklı beklentilerimiz
var. Hayat yolunda birçok zorlukla karşılaşır, kimi istek ve arzularımıza,
hedeflerimize, beklentilerimize kavuşamayız. Hayal kırıklıkları da hayatımızın
bir parçasıdır. Burada vereceğimiz tepki bizim özgürlüğümüze ket de vurabilir
bizi özgür de kılabilir. Beklentilerimizin karşılanamamasının bizi üzmesi
normaldir, ama hayal kırıklıkları karşında çökmek ve yaşamayı bırakmak hayatı
istek ve arzulardan, beklentilerden ibaret kılar. Oysa bunlar hayatın
parçasıdır, istekler değiştirilebilir, yeni hedefler belirlenebilir,
başarısızlıklar başka alanlara yönelmemizi sağlayabilir. Hayatta karşılaştığımız
zorluklarda gösterdiğimiz esneklik kadar özgürüz. Başka bir deyişle evrene uyum
sağlamak özgürlüğün anahtarıdır.
Özgürlük ve Kültür
Sosyal hayatta ne kadar özgürüz
davranışlarımızda. Hepimiz bir kültür içinde yaşıyoruz. Yetişirken
içselleştirdiğimiz bu kültürel öğeler doğrultusunda hayatımız boyunca bu kültür
içinde var oluyoruz. Kimi zaman isteklerimiz kültür duvarına çarpıyor. Kültürel
olarak benimsediğimiz her şeyi motomot uygulamamız mümkün değil. Kişisel
farklılıklarımız, yaşanmışlıklarımız, sahip olduğumuz entelektüel birikim
farklı davranma isteğine bizi ittiğinde karşılaştığımız bir sosyal baskı var.
Bu baskı ne zaman özgürlüğümüzü elimizden alır. İnsan doğası gereği kendi ile
ve içinde bulunduğu toplum ile de bağ kurmak zorundadır. Bu bağı kurarken yolda
kendini kaybettiğinde aslında kaybettiği şey özgürlüğüdür de. Kültürel kodlar
ile kendi değerlerimiz arasında bir denge kuramadan özgürlük hissini yaşamak
mümkün değildir.
Özgürlük ve Ahlak İlişkisi
Cant;
kendi “Ahlak Yasasını” anlatırken temel kavram olarak otonomi kavramını
kullanır. Otonomi karar verme özgürlüğüne sahip kişinin kendi vicdani
duygularına dayanarak doğru olanı yapması ve kendi vicdanının kurallarına
uymasıdır. Kişinin özgür iradesinin olması ona sorumluluklarına uygun davranmasını,
ödev ve sorumluluk ahlakı doğrultusunda hareket etmesini buyurur. Özgürlük
kişiye istediği her şeyi yapma hakkı vermez, sorumluluk ve ödev bilinciyle
kendi vicdanın buyrukları doğrultusunda yaşamayı emreder. Kişi bunları bir
cezadan sakınmak için değil karşılıksız eylem olarak sorumluluk bilinciyle
yapar. Özgürlük, ödev ve sorumluluk ilkelerinin kişi vicdanından çıkan
değerlere dönüşmesiyle “Ahlak Yasasını” oluşturur.
Varoluşçuluk ve Özgürlük
Kierkegaard ve Heidegger’in düşünsel alt yapısını hazırladığı varoluşçuluk akımı Jean Paul Sartre ile kavramsal bir netliğe kavuşmuştur. “Varoluş özden önce gelir.” sloganıyla yola çıkan varoluşçuluk insana toplum tarafından yüklenen rollerin birer maske olduğunu insanın özünün bu maskelerden önce, orada var olduğunu, insanın öz iradesi ile kendini inşa etme sorumluluğu, başka bir deyişle hayatına anlam katma sorumluluğunun din ve inanç sistemlerinde ya da toplumda değil kişinin kendisinde olduğunu savunur. Hayata anlam vermeyi ve kendini inşa etmeyi ihmal eden kişiler özgür değildir, toplumsal roller ve maskeler içinde sıkışıp kalmıştır. Otantikliğinin farkına varan ve onu özgür iradesi ile maskelerden sıyırıp gün ışığına çıkaran kişiler özgürlüğün de kapılarını açar. İçinde var olan özü dışarı çıkarabilmiş, kendini yaşayabilen insan özgürdür.
Özgürlük ve Liberalizm
17. Yüzyılda John Locke’un düşünceleri
ile düşün hayatında etkisini göstermeye başlayan liberalizm, 18. Yüz yılda
Aydınlanma Çağı düşünürleri arasında liberal fikirlerin yayılmasıyla kendini
inşa ederek özgürlük kavramını düşünce sisteminin merkezine oturttu. Bireysel
özgürlüklere ve bireysel haklara vurgu yapan liberalizm için, özgürlük ve
mülkiyet hakkı temel kavramlardır. Mülkiyete sahip olma özgürlüğü temel bir hak
olarak kabul edilir. Liberalizm mülkiyet kavramını sadece ekonomik bir terim
olarak kullanmaz, bireyin sahip olduğu maddi ve manevi her şey kişinin
mülkiyetidir ve kişinin bu mülkiyet haklarına devlet saygı göstermekle ve
korumakla mükelleftir. Liberalizm; özgürlük, ifade özgürlüğü, inanç özgürlüğü,
basın özgürlüğü, hukukun üstünlüğü, seküler devlet, liberal demokrasi, ekonomik
ve siyasi özgürlük, eşitlik, özel mülkiyet ve siyasi özgürlük prensipleri ile
bireysel özgürlüğün garanti altına alınması için çabalar. Liberalizm; Yüz yıllardır
tartışılan özgürlük kavramına farklı açıklamalar getirerek, devletler nezdinde
de birçok uygulamaya kaynaklık yaparak insan ve özgürlük kavramları üzerinde
derin etkilere sahip bir düşünce sistemidir.
Özgürlük ve Sosyalizm
Sosyalizm üretim araçlarının topluma
ait olması gerektiğini, üretimi özel sektörün değil kamu sektörünün yapması
gerektiğini savunan, katılımcı demokrasiyi ve işçilerin yönetime katılmasını
önemseyen bir düşünce sistemidir. Radikal sosyalizmde bu savunular tüm üretimin
kamu eliyle yapılması şeklinde uygulanmaya çalışılır. Sosyalist düşünce üretim
araçlarının topluma ait olmadığı durumlarda özgürlükten bahsedilemeyeceğini
vurgular. Üretim araçlarının sermaye odakları tarafından gasp edildiğini,
ihtiyaçlarla boğuşan ve sermayeden hak ettiği payı almayan hiç kimsenin özgür
olmayacağını savunur. Sol düşünce sistemini benimseyen bir kısım siyasi
örgütlenmeler kimi sektörlerin, kimi zaman da özel durumlarda üretimin kamu
sektörü tarafından uygulanmasını savunurlar. Daha katılımcı bir demokrasi ve
ekonomik anlamda dezavantajlı grupların desteklenerek fırsat eşitliğinin
yaratılması ve sosyal eşitliğin savunulması için çaba harcarlar. Sosyalizm,
devletler nezdinde geniş bir uygulama alanı bulamasa da sosyalist akımların
yayılması, işçi haklarının artmasına, sendikalaşmaya ve devletlerin sosyal
devlet anlayışını çeşitli derecelerde uygulayarak fırsat eşitliği için
sistemler kurulmasına, sosyal eşitliği sağlama anlayışının yayılmasına neden
olarak yönetimlerde ve toplumlarda derin etkiler yaratmıştır.
Özgürlük ve Feminizm
Feminizm cinsiyetler arası ayrımcılığı
reddederek cinsiyetleri eşit kabul eder. Sosyal, siyasal ve hukuksal anlamda
cinsiyet eşitliğini savunarak, cinsiyete dayalı ayrımcılıkla mücadele eder.
Kadınların ancak cinsiyete dayalı ayrımcılıkların ortadan kalkmasıyla özgür
olacağını savunur. Cinsiyet eşitliği yalnızca kadınların değil ataerkil
sistemin dayatmalarıyla tanımlanan cinsiyet rolleri altında ezilen erkeklerin
ve LBGTİQ+ bireylerin de özgür olacağını vurgular. Cinsiyet eşitliğinin
olmadığı bir durumda özgürlükten bahsedilemez. Ekonomik hayattaki
ayrımcılıklardan tutun da ev içindeki cinsiyet rollerinin dayattığı eşitsizliğe
kadar her alanda eşitlik mücadelesi veren feminizm hareketi hem sosyal hem
siyasal bir akım olarak kadınların bugünkü kazanımlarının da mimarı olarak
hayatlarımızda yarattıkları pozitif derin izlerle bu mücadeleye devam
etmektedir.
Özgürlük farklı açılardan farklı tanımlarla karşımıza çıksa da Mihail Baku’nun “Bir insanın özgürlüğü, bir başkasının
özgürlüğünün başladığı yerde biter.” sözünde de ifade edildiği gibi belirli
sınırlara tabidir. İnsan hakları ve eşitlik özgürlük için belirleyici
parametreler olarak önümüzde durmaktadır. Liberalizmin belirttiği; demokrasi,
eşitlik, hukukun üstünlüğü gibi değerler insan özgürlüğünü koruma yönünde
atılmış önemli adımlardır. Kendilik bilincinin de özgürlük için önemli bir
aşama olduğunu hep birlikte müşahede ettik.
Özgür bir hayat dileğiyle…
https://dergipark.org.tr/ SARTRED A
ÖZGÜRLÜ K ASÍS. Hamdi YASAMAN
https://www.feniksdergi.org/ozgurluk-nedir/ Güner Örücü
https://www.akademikkaynak.com/ ozgurluk-nedir.html-Özgürlük
Nedir: Liberal, Marksist ve Feminist Bakış Açılarında Özgürlük-Arş. Gör. Oğuzhan Koca
https://d1wqtxts1xzle7.cloudfront.net/
Küreselleşme Özgürlük Getiriyor mu?1 İlhan İnan
https://dergipark.org.tr/ “Özgürlük
Üstüne” Bireycilik ve Türkiye İçin Dersler-Mehmet Dikkaya
Yorumlar
Yorum Gönder