Mahremiyet Nedir?
Mahremiyet Nedir?
Mana itibariyle mahremiyet bireysel bir varlık alanına
sahiptir, toplumsal olanla sıkı bağlarına rağmen. Bizatihi mahremiyet
kavramının ihtiyaç olarak ortaya çıkması için birden fazla kişiye ihtiyaç
vardır. Mahremiyet, çizilen kişisel sınırları anlattığından o sınırlar birine
veya birilerine karşı korunacaktır, burada diğerleri ortaya çıkar ve onların
varlığı mahremiyet isteğini doğurur. Mahremiyet; bizim ne kadar nerede
olacağımızdan tutun da kimlerle ne kadar görüşmek istediğimiz, konuşmalarımızda
neyi ne kadar paylaşacağımızı, hayatımızın hangi kesimlerini diğer insanların nazarına
sunup ne kadarını sakınacağımıza kadar çok geniş bir alanı kapsar. Ayrıca
kamusal alanda bize ait bilgi ve verilerin korunması sorununu da kapsayan ve
hukuka konu olan bir alan olarak karşımıza çıkar. Mahremiyet bizim diğerlerine,
topluma ve dış dünyaya karşı koruma kalkanımızdır. Koruma kalkanımızın boyutu
ve derecesi toplumdan topluma, bireyden bireye değişim gösterir. Toplumsal
kurallara sıkı sıkıya bağlı olmasının yanında bizim kişilik özelliklerimize de
psikolojik ihtiyaçlarımıza da sıkı sıkıya bağlıdır.
Tarihsel Süreçte Mahremiyet
Mahremiyet kavramı varlığını tüm çağlarda hissettirse de kavramsal olarak vücut bulmasını birey kavramının tarihçesiyle paralel görürüz. Aydınlanma çağının başlaması, sanayi devrimi gibi olgular birey kavramının ortaya çıkmasını sağlarken, bireyin özgürlüğüne ve bireyin ihtiyaçlarına da vurgu yapıyordu. Aydınlanma dönemiyle aklın ve bilimin önemsenmesi, aklın başat bir pozisyona geçmesi bireyin sınıf, din, cinsiyet gibi parametrelerle belirli konumuna bağlı değerini daha bireysel ve kişisel bir alana taşıyarak toplum lehine işleyen mahremiyet kavramanı kişiler lehine genişleyen bir alana taşıdı. Modern öncesi dönemde kişilerin yalnız kalması ve istediği insanlarla iletişim kurup istediklerini yaşaması pek çok normun egemenliğindeyken moderniteyle bu alan birey lehine genişledi. Bireyin özgürlüğü ve mahremiyet sınırları arttı.
Mahremiyet söz konusu olduğunda kavrama bakış açıları da çeşitlilik arz ediyor. Mahremiyet sadece kişisel bir olgu değil, aynı zamanda toplumsal, siyasal ve hatta ticari bir olgu. Evet, evet; yanlış okumadınız, bizim mahremiyet alanımız ve sınırlarımız tüm bu alanlarla ilişki içinde hayatımızdaki insana dair tüm kavramlarda olduğu gibi. Bu aşamada kişisel mahremiyetin toplum lehine mi bireyler lehine mi işleyeceği sorusu gündeme gelir. Bireysel mahremiyet arttıkça toplumun birey üzerindeki hâkimiyeti azalır. İkisi arasındaki gerilim hattının konumu ne olmalı ki olası depremler kontrol altına alınabilsin. Hadi birlikte bakalım bu sorunun cevabına.
Liberteryanizm
Liberteryanizm; mahremiyet alanını kişiler lehine savunur. Birey özel yaşam alanına ve haklarına sahiptir. Bu akım için birey hayatın merkezindedir ve onun mahremiyet hakları oldukça gelişkindir. Liberteryanizm, mal mülk edinmek gibi hakları, insan için bir özel alan hakkını ve bireyin özgürce isteklerini yaşayabileceği özerk bir hayatı tahayyül eder. Liberteryanizm, toplumu değil bireyi ön plana alır. Onun istekleri, yapıp etmeleri ve özgürlüğü birincil önceliktir ve bu da şu anlama gelir ki birey için mahremiyet sınırları oldukça geniştir. Onu dış dünyaya karşı koruyan ve kollayan ona geniş bir alan sunan mahremiyet sahip olduğu mal mülk gibi bireyin mülkiyetindedir. Başkalarının bu konuda söz hakkı oldukça sınırlıdır.
Neo-liberalizm
Peki; bireyin çıkarlarıyla toplumun çıkarları çatıştığında ne yapacağız. Liberteryanizmde tabi ki bireyin yanında olacaktık. Çocuk tacizinden hüküm almış bir kişinin bir kreşte çalışmasını doğru mu kabul edeceğiz, birey hakları gereği ve bireyin mahremiyeti gereği bu kişinin aldığı ceza gizli mi kalmalı, iş başvurularında bu ve benzeri durumlar göz önünde bulundurulmamalı mı? Böylesi bir durumda diğer bireylerin kendini ve çocuklarını koruma hakkını gözden çıkaramayacağımız aşikardır.
Hem bireyin
mahremiyetini koruyacağımız hem de toplumsal faydayı koruyacağımız bir orta yol
mümkün müdür? Komünteryan görüş, tam bu noktada devreye girer ve kamusal yararı
da bireysel yararı da gözeten bir bakış açısı sunar. Toplumsal açıdan risk
oluşturan durumlarda birey mahremiyeti arka plana alınabilir. Çocuk tacizinden
ceza alan birinin kreş, okul, okul servisi gibi yerlerde çalışamayacağını,
burada kamu yararının söz konusu olduğunu kabul etmiş oluruz. Yolsuzluk yapan
bir siyasinin, ya da bürokratın haberini yapan bir gazeteci mahremiyeti ihlal
etmiş sayılamaz. Burada yüksek düzeyde kamu yararı söz konusudur. Suçları
araştıran güvenlik birimleri yasalar çerçevesinde mahremiyet sınırlarını
zorlayabilir ki kamu yararı bunu gerektirir. Ancak bu gerekçeler olmadan bir
kişinin takibe alınması, özel bilgilerinin araştırılması, kişilerin dinlenmesi,
gözetlenmesi yasaklanmıştır. Bireyler başka kişi ve kurumların çıkarları veya
merakları doğrultusunda bu tarz mahremiyet ihlallerine karşı yasalarla
korunurlar.
Aile ve Mahremiyet
Aile; mahremiyeti en çok kutsanan alanlardan
biridir. Elbette özel alanların korunabilmesi için mahremiyetin varlığı
kaçınılmazdır. Ama kimi zaman mahremiyet suçları örten, bireyleri
yalnızlaştıran bir yere de rota çizebilir. Aile içinde şiddetin kimi türlerine
maruz kalan bireyler kol kırılır yen içinde kalır deyimini hayatına geçirir ve
susarak şiddetin içinde kaybolmayı göze alır. Kimi zaman yaşadığı durumu
kendine yakıştıramayan kimi zaman da bu durumun ifşası durumunda başına
gelebilecek tehlikelerden korkan aile bireyleri susmayı tercih ederek
mahremiyetin sıkan kolları arasında kalmakta ve bu bilgiyi kendine
saklamaktadır. Aile gibi kutsallık atfedilen kurumlarda mahremiyet olgusu katı
bir hal alarak bireylerin üzerinde bir baskı unsuruna dönüşebilmektedir. Birey
mahremiyeti ve kurumsal mahremiyet arasında bir dengenin olması ve birinin
diğerine feda edilmemesi önemle karşımızda durmaktadır.
Sosyal Medya ve Mahremiyet
Mahremiyet
kavramının toplumdan topluma değiştiğini söylemiştik, buna dönemsel değişimleri
de ilave edelim. Teknolojinin ve sosyal medyanın hayatımıza girişiyle
mahremiyet kavramının değiştiğini görüyoruz. Kişiler önceleri belki yakınındaki
insanlarla paylaşmak istemediği, mahremiyet sınırları içinde gördüğü pek çok
şeyi paylaşır duruma gelmiştir. İnsanları mahremiyeti açmaya teşvik eden nedir
diye sorduğumuzda, insanların kendilerini dair iyi ve güzel bir algı oluşturmak
amacıyla hayatlarına dair güzel kareleri ve görüntüleri paylaşarak beğeni ve
takdir toplayarak kendini değerli ve önemli hissetme durumunu pekiştiren bir
işlev üstlenmektedir. Hayatına diğer insanları tanık kılarak, kendi farklılıklarını
vurgulayarak, yeteneklerini göstererek sıradan biri olmadığı hissini tecrübe
etmek istemektedirler. Popüler olan ve toplum tarafından önemli kabul edilen
kişilerle yakın olma isteği de bu sıradanlığı aşmanın bir yolu olarak
görülmektedir. Sosyal mecralar aracılığıyla bu dünyaya girmeye çalışmak için de
yoğun bir şekilde içerik üretme çabası içerisine girilmektedir. Bu içerikler
aile ile partnerle, arkadaşlarla yaşanan özel anların paylaşımından
oluşabildiği gibi yapılan işlerin ve faaliyetlerin, etkinliklerin, bulunulan mekânların
paylaşımı şeklinde olabilmekte ve kişinin yaşamına dair verilerin biriktiği bir
alana dönüşmektedir sosyal medya. Sosyal medya mecraları insanların bu yoğun
ilgisi nedeniyle ticaret içinde uygun reklam alanlarına dönüşmüştür ve bizim
her paylaşımız, beğenimiz, takibimiz, aboneliğimiz birer metaya dönüşmüştür.
Verilerimizin kimi zaman çalındığına kimi zaman şirketlerce satıldığına tanık
olduğumuz zamanlardayız. Artık mahremiyetimizi hem kendi ellerimizle teslim
ediyoruz hem de bizim dışımızda gelişen durumlarla en mahrem bilgilerimiz
kullanılır durumda bir network ağlar cehenneminde dolaşır durumda. Bilgilerimiz
hem devletin takibinde hem de çıkar gruplarının kullanabileceği durumda oldukça
kullanışlı materyallere dönüştü. Bu nedenle sosyal medya mecralarını
kullanırken bilinçli olmak ve sosyal medyanın olumsuz yönlerini ve mahremiyet
alınımız için sahip olduğu riskleri göz önünde bulundurmak bireysel yaşantımızı
kurumak açısından oldukça önemli.
Mahremiyetin Psikolojik Yönü
Bazen
kendimizle ilgili bir şeyi anlattığımızda içimizde bir huzursuzluk hissederiz.
Bu bir kırmızı ışıktır ve bizi uyarır; özel bir bilgi paylaştığımızı ve bunun
risk oluşturabileceğini anlatır. Bu da aslında içimizde mahremiyet duygusunun
varlığını gösterir. Biz doğduğumuz andan itibaren mahremiyet sınırlarına giren
pek çok davranış kalıbıyla çevriliyiz. İnsanların giyinirken, tuvalet
ihtiyacını karılarken, cinsel ihtiyacını karşılarken yalnız kalmak istemesi
mahremiyete ilişkin davranışların en belirgin olanlarıdır. Her konun herkesle
konuşulmaması, samimiyetle orantılı yapılan paylaşımlar da yine bizdeki
mahremiyet hissiyatıyla ilgilidir. Kiminle nasıl iletişim kurulacağı, neyin ne
kadar konuşulacağı da mahremiyet tarafından belirlenir. Tüm mahremiyete dair
kural ve durumlar insanın en temel ihtiyaçlarını sağlamaya yönelik olarak işe
koyulur. Nedir bunlar diyecek olursak; kendimizi güvende hissetme ve kendimizi
koruma ihtiyacımız. Dışardan gelecek zararlara karşı kendimizi korumamızın
önemli yollarından biri de bize dair bilgilerin yanlış ellere geçmesine izin
vermemek, yani mahremiyetimizi korumaktır. Mahremiyet kavramı kendilik algımız
üzerinde de büyük etkiye sahiptir. Nasıl bir etki dediğinizi duyar gibiyim.
Mahremiyetimizi koruyamadığımızda dışarıdan gelecek saldırılara açık oluruz ve
bu saldırıları karşılayacak psikolojik gücümüz yeterli olmadığında kendimizle
ilgili olumsuz duygular oluşmaya başlar. Kendi gücümüzü ve değerimizi
sorgularken bulabiliriz kendimizi. Mahremiyetimizi koruyamadığımızda diğer
inşalara fazlaca bilgi ve alan sunmuş oluruz. Bu durumun en can yakıcı
örneklerinden biri de özel anların kayıt altına alınarak internette dolaşıma
sokulma durumudur. Henüz gençliğinin baharında çocuklarımız aşk heyecanıyla
böyle durumlara maruz kalabiliyorlar ve toplum içinde küçük düşürülme
korkusuyla istemedikleri eylemlere zorlanabiliyorlar. Burada yasal bir suç
unsurunun oluştuğunu çocuklarımızın ve yakınlarının bunu bilerek yasal yollara
başvurması korunmak açısından en doğru yol olarak önümüzde duruyor.
Kötü niyetli
ellere verilen mahrem bilgiler güçlü silahlara dönüşür ve kurşun yaraları
içinde kan kaybedebiliriz. Kan kaybından ölmemek için işin uzmanlarına ihtiyaç
olduğunu da vurgulayalım. Güç kaybettiğimizde güç tazelememizde hayata dair
güzel olgulardandır.
Mahremiyetimizi
koruyabileceğimiz bir dünya dileğiyle…
https://dergipark.org.tr/ Mahremiyet Hakkı ve Sosyo-Tarihsel
Gelişimi Yrd. Doç. Dr. Mehmet Yüksel Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi
https://dergipark.org.tr/ 74 • kültür ve iletişim •
cufture&communication- Modernleşme ve Mahremiyet
https://dergipark.org.tr/Mahremiyet Hakkına
Ve Bireysel Özgürlüklere Felsefi Yaklaşımlar Doç. Dr. Mehmet Yüksel Gazi
Üniversitesi İletişim Fakültesi
https://www.researchgate.net/Sosyal
Medya: Kurgusallık Ve Mahremiyet* Dr. Faik Uyanık
Yorumlar
Yorum Gönder