Rüya Nedir?

 

Rüya Nedir?

Rüya; uykunun REM evresinde gördüğümüz görüntülerden, duyduğumuz seslerden, aldığımız koku ve tatlardan, hissettiğimiz duygulardan oluşan kimi zaman hayattaki gerçeklikle örtüşen kimi zaman, zaman ve mekân düzlemlerinden bağımsız, görsel açıdan gerçekliğin ters yüz edildiği, gerçek üstü görüntülerin olduğu tüm bir hikâyedir. Bu hikâyelerden her akşam kaç tane görüyoruz dersiniz. Uykumuzda 4-6 rüyaya görüyoruz 1,5-2 saat boyunca. İşin ilginç tarafı şu ki rüya gören tek canlı biz insanlar değiliz. Pek çok memeli de rüya görüyor. Onların gördüğü rüyaları gözlemlemek çok zor olduğundan niteliği konusunda pek bilgi sahibi değiliz. Anlaşılan o ki rüyalar canlılar için önemli işlevlere sahip. Eğer öyle olmasaydı bu kadar canlının rüya görmesi nasıl bir anlam taşırdı. Evrimsel süreçte canlılara avantaj sağlayan işlevleri olması akla yatkın görünüyor.

Neden Rüya Görürüz?

Tehdit Simülasyonu (veya Provası) Teorisi; bizim gerçek hayatta karşılaşabileceğimiz tehditlere karşı rüyamızda prova yaptığımızı savunur. Bu teori gücünü en çok hatırlanan rüyaların tehlike ve kaygı duygusu yüksek rüyalar olmasından alır. Atalarımızın mağaralarda yaşadığı ve doğal şartlarda her gün ölümle burun buruna kaldığı süreçleri düşündüğümüzde bunun iyi bir hayatta kalma ve soyunu devam ettirme stratejisi olduğunu söyleyebilir. Aynı şekilde günümüzün karmaşık dünyasına uyum sağlayabilmemiz için de uygun bir yöntem olduğunu düşünebiliriz. Bu konuda rüyayı beyinle ilk kez ilişkilendirerek rüya olayının bilimsel olarak ele alınmasını sağlayan Sigmund Freud ise rüyalarımızın bilincimizin bastırdığı istek ve arzularımızın dile geldiği bir alan olduğunu ifade ederek ruhumuzu dengede tutun bir işlev üstlendiğini söyler.  Freud insanın üç benlik bölmesinden oluştuğunu söyler. Bunlar id, ego ve süper egodur. İd, bizim ilkel tarafımızı,  haz isteğimizi ve hayvansal içgüdülerimizi temsil eder. Süper ego toplumsal ve dinsel normlar ışığında kişiye kurallar koyar ve kişinin bunlara uymasını bekler, yani id bölümünü baskılamaya çalışır. Egomuz bu ikisi arasında bir denge kurarak içsel çatışmalarımızı çözümleyen bir hakemdir deyim yerindeyse. Günlük hayatta tatmin edilmemiş duygularımız, isteklerimiz rüyada kendini semboller aracılığıyla gösterir, zira egomuz gerçeklerle yüzleşmeye hazır değildir. Freud nevrotik hastaların tedavisinde bilinçaltındaki sorunları çözmek için rüyalardan faydalanır. Rüyaları analiz ederek kişinin bastırdığı ve yüzleşmekten kaçtığı durumları tespit ederek kişiyi tedavi etmeye çalışır. Carl Gustav Jung ise; rüyalarımızda kolektif bilinçaltının aktif olduğunu ve kolektif simgeler yoluyla rüyalarımızın egomuza seslendiğini dile getirir. Rüyalar yanlışlarımıza bir uyarı, vicdanımıza bir sesleniş, kişisel olgunlaşma yolunda bir bilinç taşır. Rüyalardaki semboller analiz edilerek kişisel gelişim yolunda rüyaların bilgeliğinden yararlanılır. Rüyaya ilişkin bu düşüncelere baktığımızda hepsinin insan hayatı için önemli işlevler üstlenen bir rüya açıklaması olduğunu düşünebiliriz.

Rüyaların Tarihi

İnsan tarih boyunca rüyalara yoğun ilgi gösterdi. Yakın Doğu ve Uzak Doğu inanç sistemlerinde rüyalar tanrı ile kontakta olmanın bir yolu olarak görülüyor, tanrının isteklerini ve buyruklarını taşıyordu. İnsana tanrı tarafından bilgiler rüya aracılığıyla geliyordu, rüyalar aynı zamanda gelecekten haber veren semboller olarak kabul ediliyordu. Asur ve Mısırlılar rüya tabiri konusunu oldukça ciddiye alıyorlardı. Hintlilerin kutsal kitabı Vedalar’da rüya yorumundan bahsedilir. Eski İran kültüründe de rüyalar gaybdan yani bilinmeyenden haberler iletiyordu insanlara. Zerdüştlük inancında dini mesajlar rüya aracılığıyla insanlara ulaşıyordu. Tek tanrılı dinlerle birlikte rüyalar inanç ve ahlaki konuları kapsayan bir mahiyete büründü. Kişiler rüyaların kendilerine imanla ilgili mesajlar verdiğine inanıyor, insanın bilgisi dışında kalan konularda yani gaybden ve gelecekten haber verdiğini düşünüyorlardı. Tevrat, İncil ve Kuran’da rüya ile ilgi bölümler bulunur. Kuran-ı Kerimde; Hz. Yusuf babasına gördüğü rüyayı anlattığında babası onu kardeşlerinin kıskançlığına karşı uyarır, Hz. Yusuf hikâye içerisinde rüyaları tabir etme yeteneği göstererek Mısır Kralının teveccühünü kazanır ve rüyayla haber verilen kıtlığın kontrol edilmesini sağlar. Rüya tabirleriyle önemli bir statüye kavuşur Hz. Yusuf. Bu statü hem onun Allah’a yakınlığını ifade eder hem de bu dünyada kendisine sunula mal mülk ve gücü ifade eder. Görüldüğü üzere dini kaynaklarda rüyalar gelecekten haber veren bir konumda bulunur ve rüyaları belli kişilerin tabir edebileceği, bu yeteneğin Allah tarafından kişilere vereceği kabul edilir. Rüyaların tabiri çok önemsenir ve rüyayı tabir eden nasıl tabir ederse rüya o şekilde gerçekleşir. Aslında burada rüya tabir edenin rüyadan daha çok önemsendiğini görürüz. Rüya tabir etmek önemli bir makam olarak rüyanın kendisinin önüne geçer.

Rüyalar geleceği haber verir mi sorusunun cevabına bilimsel verilerle baktığımızda bunu doğrulayan verilere sahip değiliz. Biz insanlar yaşarken karşımıza çıkacak durumları bilmek ve kontrol etmek isteriz. Bu güdümüzü pek çok şekilde besleriz. Fal bakmak, astrolojiye ve astrolojinin geleceğe dair bilgiler verdiğine inanmak ve rüyaların gerçekleri gösterdiğine inanmak bu duygumuza hitap ediyor. Ancak rüyalın ne şekilde yorumlandığı ve kişilerin buna ne derece inandıklarının önemli olduğunu düşünüyorum. Kendini doğrulayan kehanet kavramı burada devreye girer. Kendi doğrulayan kehanet şu anlama gelir; kişi inandığı durumun gerçekleşmesine farkına varmadan neden olur. Şanslı olduğuna inan bir kişinin günlük hayatında şanslı olması, sevilmediğine inan bir kişinin eylemleriyle insanları kendinden uzaklaştırarak bu inancını gerçekleştirmesi, becerikli olduğuna inan birinin bu yönde eylemler gerçekleştirerek bu inancını doğrulaması gibi örnekler kendini doğrulayan kehanete örnek olarak verilebilir. Rüyalarımızı da nasıl yorumlar isek o doğrultuda eylemler gerçekleştirir ve rüyamızı teyit etmiş oluruz. Kendi gördüğüm bir rüyadan örnek vermek isterim. Liseyi bitirdiğim dönemlerdi iş arıyordum ve bulamıyordum, çok stresliydim. Hayatıma nasıl bir yön çizmeliydim, ne yapmalıydım soruları beynimi meşgul ediyordu ve bir rüya gördüm. Rüyamda parlak yeşil bir ışık her yeri kaplamış ve yağmur yağıyordu, bu ışık bir tepeye doğru ilerledikçe artıyordu ve ben o tepeye çıkıyordum. Bu rüyadan sonra hayatımda güzel şeyler olacağına inandım ve hem üniversiteyi kazandım hem de çalışmaya başladım. Carl Gustav Jung’un da ifade ettiği gibi rüyalarımız bazen bize yol gösterir, içimizdeki umutsuzluk bulutlarını dağıtır. Orada egomuz yani bilinçli yanımız bizimle konuşur ve gerçekleri bize hatırlatır. Rüyaların geleceğini gösterdiğine inandığımızda bizi bekleyen bir tehlike de yanı başımızda bekler, çünkü kötü rüyalar da vardır ve bu kötü rüyaları gelecekte olacak kötü şeylere yorarsak kötü şeyler için de kapı aralamış oluruz. Her ihtimale karşı aklımızda bulunsun.

Rüya ve Psikoloji


Rüya hakkındaki ilk bilimsel girişimlerin Sigmund Freud tarafından yapıldığını söylemiştik. Aslında Freud’un bu yaklaşımı bilinç altı kavramıyla ve rüyaların bilinç altını keşfetme fikriyle  birleştiğinde psikoloji bilimine yeni bir pencere açılmış oldu. Bu fikirler psikoloji dünyasında psikanalitik yaklaşımın gelişmesini ve güçlenmesini sağladı. Yine Jung da rüyalara verdiği önemle farklı bir boyutta katkı sundu psikoloji bilimine. O kültürel ve dinsel değerlerin geçmiş toplumsal anılarımızdan beslendiğini düşünüyor, kolektif bilinçaltı kavramını gündeme getiriyor ve rüyada oluşan sembollerin kolektif bilinçaltının oluşturduğunu düşünüyordu. Rüyaların toplumsal, tarihsel ve kültürel yönüne vurgu yaparak rüyanın önemini daha geniş bir yelpazede bizlere sunuyordu. Psikoloji bilimi psikanaliz yaparken artık daha farklı bir perspektiften bakabiliyor ve daha bütüncül yaklaşabiliyordu. Bu iki bilim insanı psikoloji bilimine en tartışmalı konularda biri olan rüyayla ilgili çalışmalarıyla önemli katkılar sunmuş oluyordu.

 Rüya ve Masal

Sadece kişilerin gizli korkuları ve arzuları yoktur. Toplumların da gizli istek ve arzuları, korkuları vardır. Masal da bunların taşıyıcısı olarak yüz yıllardır hayatımızda var. Üstelik yazının bile olmadığı dönemlerde dillerden dillere, nesillerden nesillere dolaşarak bu güne geldiler. Prensler, prensesler, onlar tarafından verilen mücadeleler, kötülükle iyiliğin muharebesi insan doğasındaki ikiliği nasıl da rüyaların diliyle anlatıyor. Tüm güçlükler aşılabiliyor, olağanüstü yetenek ve durumlar masalların rüyasında bizlere kadar geliyor. Muhtemeldir ki rüya görmüyor olsak çocukluğumuzun en güzel anılarını oluşturan masallardan mahrum kalacaktık. Sadece masal ve destan gibi sözlü edebiyatımızı etkilemedi rüyalar; şiirlerimizi romanlarımızı, dizilere ve filmlere kaynak oluşturan senaryo metinlerini de oldukça etkiledi rüyalar. Şiirler pek çok duygusunu anlatırken rüyanın zengin içeriğinden yararlanmayı ihmal etmedi. Romanlar en güzel öyküleri hali hazırda yokken var ediyor, gerçekçi tarzının yanında rüyaları aratmayan görsel pasajlarıyla zihinsel dünyamızın sınırlarını genişletiyor, beynimizdeki nöron bağlarına her satırda bir yenisini ekliyor. Bunu bir adım daha ileriye taşıyor ve sinemaya kaynak olacak pek çok fantastik ve bilim kurgu romanını sonsuza dek okuyup görsel uyarlamalarını izlediğimiz romanlar hayatlarımızda nazlı birer gelin gibi süzülüyor. Her zaman gelişime ve dönüşüme açık binlerce parantez bırakıyor sonraki nesillere.

Rüya ve Sinema

İnsan doğası ve rüya doğasını aynı potada eriten başlangıç filmi rüya ve sinema ikilisini muazzam şekilde birleştirmektedir. Yapısı gereği rüyaya benzerliği nedeniyle rüya fabrikası olarak kabul edilen sinema, bu filmle sinemanın ve rüyanın olanaklarını insan doğasının gizli dehlizleriyle harmanlamayı başarmış bir filmdir. Rüya gizli hazlarımızı tatmin ettiğimiz bir yerdir. Filmde hazlarına yenilmiş insanların yarattığı bir rüya dünyasında yine hazına yenilmiş kahramanımızın gerçek dünyada kaybettiklerini telafi çabasına tanık oluruz. Zira rüyamızda tatmin ettiğimiz gizli hazlarımızı gerçek dünyada tatmin ettiğimizde gerçek dünya bizi cezalandıracaktır. Rüya ve sinemanın en çarpıcı örneklerinin bilim kurgu ve fantastik filmler olması da yine bu yapımların rüyanın bize sağladığı hayal gücünü yansıtmalarından kaynaklanır. Gerçek hayatta olması mümkün olmayan olaylar ve kahramanlar önümüze görsel bir rüyayı serer. Gerçekçi çekilen filmeler de bize rüyayı yaşatır, zira o anda izlediklerimiz gerçekte olmuyordur.

Rüya ve Resim

Gerçekçi olsun veya olmasın tüm resimler de rüya gibidir. O anda orada değildirler. Ünlü sürrealist(gerçeküstücü) ressam Rene Magritte’nin pipo adlı eserine bakan biri pipo görür ancak gördüğü pipo değil piponun bir yansıması, görselidir, tüm resimlerde olduğu gibi.

Sürrealist ressamlar, hayal gücünü kullanarak gerçekliğin sınırlarını yıkar ve bizi rüyaların olağanüstü dünyasına davet eder. Artık her şey mümkündür. Zaman doğrusal değildir eğilebilir, bükülebilirdir. Kavramlar ve nesneler gerçek bağlamlarından koparılıp bambaşka anlamlara ve amaçlara hizmet edebilirler. Bambaşka bir düzen içinde bambaşka kanunlar egemen olabilir hatta kanunlara hiç ihtiyaç olmayabilir. İnsanın olasılık darcığını, olasılıksız bir şekilde dönüştürür bu resim anlayışı. Sürrealist ressamlar günümüz görsel sanatlarına bambaşka dünyaların kapılarını açarak rüyaları tablolara ve görsel sanatların her alanına taşınması yolunda öncü oldular.

İnsan rüya görmeseydi bu olağanüstü sanatsal tasarımlarla tanışabilir miydik, hiç sanamam. Rüya görme özelliğimize, bizi zenginleştiren ne kadar çok alanı borçlu olduğumuzu görmek sizler kadar beni şaşırttı bu yazı vesilesiyle. Araştırırken öğrendiklerim beni çok heyecanlandırdı. Sizi de heyecanlandırdığına hiç şüphem yok. Heyecanlanacağımız güzel bilgilerde buluşmak dileğiyle…

 

Kaynak

https://dergipark.org.tr/ T.C. Uludağ Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Dergisi Cilt: 19, Sayı: 2, 2010 s. 24

https://evrimagaci.org/Rüyalar ve Evrim: Rüya Nedir? Rüyalar Neden Evrimleşmiştir? Nasıl Rüya Görürüz?

https://dergipark.org.tr/Freud’un Rüyâ Yorum Metodu-Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi Cilt 10, Sayı 1, 2010 ss. 213

https://dergipark.org.tr/Freud ve Jung ışığında masal ve psikanaliz Merve KARABULUT-Rumeli’de Dil ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi, (26), 756-764. DOI: 10.29000/rumelide.1074051.

https://dergipark.org.tr/Başlangıç Filminde Psikanalitik Öğeler Ve Rüya Olgusu Okan Ormanlı-Yedi, DEÜ GSF Dergisi, Sayı 6, 2011, Sayfa 55 – 62

 

 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sosyal Medya ve Romantik İlişkiler

Şüphe Nedir?

Yalnızlık Nedir?